SAKIZDAN ÇIKAN SERTİFİKA

5 Mayıs 2019| İş Güvenliği

Bu postu yazmak için uzun zaman bekledim. Sosyal medyada yapılan itirazlarda haklılık payı olabilir mi diye empati yapmayı denedim. Bazılarına kendimce yanıt vermeye çalıştım, bir çoğunu ise saygı ve terbiye sınırlarını fazlasıyla aştığını düşündüğüm için yanıtları yazıp yazıp sildim, görmezden gelmeyi tercih ettim. Zamanla anladım ki, itiraz edenlerin çoğu bu olaya iş sağlığı ve güvenliğine verdikleri önem, değer ya da etik açıdan değil kaybettikleri para açısından itiraz ediyorlardı. Neden mi bahsediyorum? Sakızdan çıkan A Sınıfı Uzman sertifikalarından.

Ve bir gün ülkem, işleri sağlıklı ve güvenli yapmaya karar verdi, Bakanlar Kurulu kabul etti. 1 Temmuz 2012'den itibaren artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Fakat bir konu unutulmuştu; ne olacaktı bu işverenin hali?

2012 yılında kabul edilen yasanın ardından, kimimiz yokluktan, kimimiz "bulunsun, yarın öbür gün işe yarar" diye uzmanlığın peşine düştük. Sanmıyorum ki o dönemde eğitim alıp sınava girenlerin arasında "ben iş güvenliği gurusu olacağım" diyen birileri olsun. Her ne nedenle olursa olsun eğitimin ardından sınavda başarılı olanlar aldılar ellerine C sınıfı uzman Sertifikalarını.

Özellikle yokluktan belge alanlar, bir hevesle dalıverdiler "iş güvenliği piyasasına". Piyasa diyorum, çünkü o dönemlerde kuruldu "uzman pazarları". Sırf tecrübe kazanmak ya da daha iyi bir iş bulana kadar zaman geçirmek için asgari ücretin altında çalışan uzmanlar gördük. Oysa uzmanların büyük çoğunluğu mühendisti, en az 4 yıl eğitim almış kalifiye insanlardı ama piyasada vasıfsız eleman kadar para etmiyorlardı. Bu yazının konusunu dağıtmamak adına, rekabeti hizmetiyle değil fiyatıyla yapan vahşi kapitalist Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri, örgütlenmeyi beceremedikleri kendi topuklarına sıkan uzmanlar, "kervan yolda düzülür" mantığıyla hazırlanmış yasa ve düzenlemeler, vb. konulardan başka gönderilerde bahsederiz.

Kısaca hatırlamak gerekirse, yasa gereği çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerine A ya da B sınıfı uzman gerekiyordu, tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerine ise B ya da C. Doğal olarak A sınıfı uzmanlar baş köşeleri kaptılar, işte o dönemde A sınıfı uzmanlar hak ettikleri ücretleri aldılar. Hatta büyük ve kurumsal firmalara kapağı atanlar duyunca uzman olasınızı getiren ücretlere imza attılar. Uzman yokluğundan A'lardan kalan boşlukları dolduran B’ler ise sınıf farkı nedeniyle daha düşük olsa da güzel ücretler kazandı. Bir işyerine girmek bir kenara, ilerleyen dönemlerde "Patron Çıldırdı" tadında damping yapılacak olan risk değerlendirmelerini, 300-500 TL'ye yapan "seyyar risk değerlendirmeciler" türedi, Kâtip ataması yapılmadan risk analizleri yapıldı bu ülkede.

B'lerden arta kalan boşluğa gelince, yumurtadan yeni çıkmış yem peşinde koşan civcivler gibi, taze C sınıfı uzman enflasyonu nedeniyle, beşi beş kuruştan şeklinde kampanyalar bile yapıldı. "Senden dışarıda çok var" cümlesi de en çok da bu dönemde anlam kazandı. Haliyle iyi kötü işi olanlar yollarına devam etti, işi gücü olmayanlar ise bir yerlerden başlamak için önlerine ne konduysa onu kabullenmek zorunda kaldı.

İşverenler ise, henüz ne olduğunu ve ne yapacaklarını tam anlamadıkları yasadan ötürü yeterince tedirgin olmuşken, üstüne bir de cezalara maruz kalmamak için birer ikişer OSGB'lerin kapılarını çalmaya başladılar. Kısmî süre zırvası da bu dönemde tavan yaptı. Öyle ki, 70-80 işyerine bakan C sınıfları vardı. Çok şükür az tehlikeli işyerlerinin yükümlülükleri yeniden düzenlendi de C sınıfı uzmanlar bu zulümden kurtuldu. Gerçi çoğu bu yüzden işsiz kaldı ama o kadar da olsun artık. ( Bkz. " İşverenlerimize büyük yük getiren iş sağlığı ve güvenliği mevzuatını kaldırttık! " ) But this is another story.

Devlet " Hizmet alacaksın! " dedi, işveren " Kimden? " diye sordu.

A ve B sınıfı uzman sayısı, hizmet alması gereken çok tehlikeli ve tehlikeli işyerlerinin sayısını karşılamadığı için bir gece ansızın prim gününe dayalı terfi sınavı çıktı torba yasadan. Prim gününe dayalı terfi sınavı kast sisteminde seviye atlayıp C'den A ya da B, B'den A olmaya olanak tanıyordu. Geleceği gören A'lar ve A olmaya aday B'ler, kendi açılarından haklı ve doğal olarak veryansın ettiler. Buna karşın hangi sektörde görev alırsa alsın mesleklerinde 10 yılı aşkın süre hizmet vermiş çoğunluğu C sınıfı uzmanlar da kendilerince haklı ve doğal olarak tanınan bu "haktan" yararlandılar. Kervan yola çıkmıştı bir kere, öyle veya böyle düzülecekti. Tüm itirazlara rağmen sınavda başarılı olanlarla işverenler için yeterli sayıda uzman bir günde "üretilmiş" oldu.

Peki sakız muhabbeti nedir? Tabi ki ironi. İş hayatında 25 yılı aşkın, uzmanlıkta geçirdiğim 6 yıl zaman zarfında, tanıştığım herkesten, tanık olduğum her olaydan, elime geçen her yazıdan bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Meslekte uzun yıllar geçirmiş olmalarına karşın güncel mevzuatı bile takip etmeyen, kopyala yapıştır risk analizleriyle ne kendilerine, ne hizmet verdikleri işverenlere ve çalışanlarına, ne de mesleğe hiçbir şey katmadan günlerini geçiren uzmanlarla tanıştım. Buna karşın pırıl pırıl idealizmiyle, ayak işlerini yaptığı A sınıfı uzmandan daha iyi C sınıflarını da gördüm ve sonunda uzmanlığın zamanla değil özveriyle ilgili olduğunu anladım. (Bkz. C Sınıfı Uzman Ne Demek? )

Profesyonelliğin anlamı, yaptığınız işin karşılığında ücret almanızdır. Ancak sadece ekonomik kaygıları nedeniyle kendilerini geliştirmeden yıllarca zaman geçiren meslektaşları tarafından belgesi sakızdan çıkmış gibi davranılan ve kendilerini eleştirenlerden bile iyi uzmanlık yapanlara ithaf olunur.

Yardımcı olabileceğimi düşündüğünüz her konuda
bir kahve içimi fikirlerimizi paylaşmak isterseniz

ARAYIN GÖRÜŞELİM